Bu sonbaharda da iş bulamayanlara ithaf olunur…
Ben seni uzun zamandır tanıyorum, uzun zamandır peşindeyim, izliyorum seni.
Böyle giderse daha kaç sonbahar dayanabilirsin, bu yükü daha ne kadar taşıyabilirsin, bilemiyorum.
Faruk Aksoy / YeniŞafak
Yaz iyiydi, hiç olmazsa karanlığı azdı, güneşin altında geçen vakit, sahibi belli olmayan bir aydınlık bahşediyordu hepimize.
O sayılı günler de geçiverdi, geçen kıştan kalanları giyindin, iyice yapayalnız kalakaldın ortalık yerde.
Şehrin kirli akşamüstlerine yağmurlar da eklendi, neyi tutsan vıcık vıcık, işin daha da zor artık.
Artık ayak parmaklarından başlayacaksın üşümeye, zaten ayak parmaklarından başlarmış insan ölmeye.
İş yok, güç yok…
Bir arkadaşın vardı, onun tanıdığı biri vardı hani, bir şeyler ayarlayacaktı, eylül gibi falan haber verecekti sana, ne oldu, ses seda yok mu?
Nasıl olmuş, görevden mi almışlar adamı, yahu nasıl oluyor bu işler, hiç anlamıyorum, durup dururken takla atıyor dünya, üst alta, alt üste…
Demek senin işini yapacak adamı görevden almışlar, yoksa tamamdı yani, yapacaktı adam, eminsin.
Sana denk geldi desene, ama işinden olduysa ne yapsın, zaten kendi derdine düşmüştür, bilemeyiz ki, ne dolaplar dönmüştür.
Yahu ben seni tanıyorum…
Sen, boşa çıkmış bir umudun şerefiyle oynamamak için çırpınıyorsun, ben seni çok tanıyorum.
Ben seni, başını sağdan sola çevirirken yüzüne devrilen dünyadan, enseni ellerinle tararken arkada bıraktığın yoksulluktan, göz kapaklarını ağır aksak indirip kaldırırken şakaklarına yapışan o umutsuzluktan tanıyorum.
Sen benim sonbahar işsizimsin, tanımaz mıyım ben seni?..
Ben seni, kulağının dibinde patlayan senaryolara aldırmayışından, istihdam kelimesini her duyduğunda patlak lastikten çıkan hava sesini hatırlayışından, tıraşlı adamların billboardlardan sana doğru yayılan masum bakışlarına kızamayışından tanıyorum.
Sen benim sonbahar işsizimsin, tanımaz mıyım ben seni?..
Olmuyor, başaramıyorsun, beceremiyorsun değil mi, üzerine silkelenen külün ısıttığı yumuşak bir avuca, kararmış ellerini kavuşturamıyorsun, değil mi?
Yığınlar, yangınlar…
Kimsenin kimseden haberi yok, senden habersiz olmalarından da zaten haberin yok, son zamanlarda kendi başına kaldığında ağlamak için utanmıyorsun da, alıştın artık, sahibi olmadığın vakitlerin var, bol bol.
Sessiz yığınlar, alevsiz yangınlar, ne güzel yaa!..
Oysa jilet gibi delikanlılar geleceğe yürüyorlar, dahil olamıyor musun halkaya, ne bileyim, bir yerinden yakalayamıyor musun çemberi?
Kendi kendimi ısıtmaktan gayrı nem kaldı, nem kaldı.
Sessiz yığınlar, alevsiz yangınlar, ne güzel dünya bee!..
İş var, çalışan yok, diyen müteahhidin, sözünü bitirirken her seferinde bıyıklarını virgül gibi buruşuna uyuz oluyorsun sen, anlıyorum ben seni.
Yaa o hareketi ben de sevmiyorum, sen bir başla hele, tahriki yok mu, beni de çileden çıkarıyor, o edepsizlik.
Nereye başlayacak, nereden başlayacak, başlayacak yer mi kalmış, başlayınca bırakamıyor, dümdüz gidiyor insan.
Sessiz yığınlar, alevsiz yangınlar…
Kimsenin kimseden haberi yok, zincire diziliyor halk…
Halkın ekmeği, halkın marketi, halkın taşıtı, hepsini perçinleyen, kılıfa sığmayan o çıplak cümle: Abicim senin için demiyorum, sokaktaki normal halk için diyorum yaaa…
Yaaa, abisi anlasana, senin için demiyor, senin için değil bütün bu düzen.
Bu düzen sokaktaki normal halk için, senin için değil, sen farklısın, onlar farklı.
Bir de halkın önünde söylenmeyecek şeyler var, halkın önünde olmaz, her şey halkın önünde konuşulmaz, yanlışlıkla bir şey söylersin, halk uyanır, toplumu galeyana getirmekten işsiz kalırsın.
Bak yine böyle şeyleri düşünüyorsun değil mi, aklından bunlar geçiyor değil mi, tanıyorum ben seni, yapma…
Düşünme böyle şeyleri, yorma kendini, birisinin tanıdığı, bir dahaki sonbahara kadar bir umut verecek elbet sana.
Daha da olmadı, kışı atlatınca baharda unutacaksın her şeyi, lale festivali falan başlayacak, arkaya, fona böyle iştah açıcı birkaç şey koyarsın, ne bileyim tramvayın önünden bir poz paylaşırsın mesela, öyle normale yatarsın, olur bir şeyler.
Kendine bağışladığın kendini, benden esirgeme, ben seni tanırım, ben seni çok iyi tanırım, senin bu beceremediğin şeylerden inşa ettiğin haysiyet, daha ne kadar yeter ikimize, bilemiyorum.
Sen benim, her sonbahar gözümü yaşartan, sonbahar işsizimsin…
Bir daha sussan, bir daha dinlerim…
Kaynak: YeniŞafak
Yayımlanma Tarihi: 19 Kasım 2018 Pazartesi